Kızgınım ben

Değişik bir gün oldu bugün için benim. Beni çaresiz bırakıp sessizliğe iten ne varsa bir bir geçti gözümün önünden bugün. Viky başlattı aslında-ofis arkadaşım. Yani bu düşünce silsilesini o başlattı.
Şimdi düşünüyorum da ne kadar kırgınmışım aslında. Ne kadar da çok üzülmüşüm. Görmezden gelmeye alıştıklarım içten içe o kadar yıpratmış ki beni, yıpranmışlığımla yaşamaktansa kendimi görmezden gelmeyi yeğler hale gelmişim. 
Genel olarak sinirlenen ve söylenip duran bir insanımdır. Nasıl olmuş da kızgınlıklarımı bu kadar görmezden gelebilmişim ki. Şu an düşünüyorum mesela, neye kızgınım acaba, kime? Bilmem, yani öyle specific dersem yine kızacağım kendime ama aklıma da başka bir sözcük gelmiyor onun yerine kullanabileceğim. Herneyse, öyle specific olaylar, specific kimseler yok kızgın veya kırgın olduğum; ama neden yok ki ben anlamıyorum. 
Benim kırgınlığım bana  ve ben gibilere kendi yaşam alanlarında yaşamayı zorlaştıran herkese. 
Bugün Folklore Festival başladı Prag'da. Bir çok ülkeden, geniş bir yaş aralığından bir çok insan folklorik danslarını sergiliyorlar. Şanslıyım ki, Stage tam da masamın hemen yanında bulunan pencerenin önüne kuruldu. Hangi ülkeyi temsil ettiklerini bilmediğim, yaş ortalaması hayli yüksek bir grup, çok keyifli bir sunuş yaptılar. Bu gösteriyi izlerken kime kızgın olduğumu anladım, ve bu "kimlere" karşı sessiz kalmak zorunda oluşum beni tekrar bir sessizliğe itti. 
Kafam çok dağıldı şu an düşüncelerimi derli toplu ifade edemiyorum yine. 
Uzun sözün kısası, doğduğumuz ülke de bize yaşayabileceğimiz bir alan vermeyen herkese kızgınım. Ne düşündüğümüzden öte, ne giydiğimizle, ne yediğimizle, ne içtiğimizle, ilgilenen herkese kızgınım. Ne düşündüğümüzle ilgileniyormuş gibi yapıp, düşüncelerimizin sebep olabileceği anarşiden korkan herkese kızgınım. Vefasızlara, bencillere kızgınım. Sağda solda abuk subuk konuşan teyzelere, amcalara, dedelere, nenelere kızgınım (evet özellikle bu gruba çok kızgınım, yaşalarına ve uyduruk saçma sapan deneyimlerine yaslanıp davranışlarımızı düşüncelerimizi bilinçsizce değerlendiren, sırf onlardan farklı olduğumuz için yaşama alanlarımızı daha da daraltan bu insanlara çok kızgınım, pisler). Modernlere, muhafazakarlara, dindarlara, dinsizlere kızgınım sığlıklarından dolayı. Ben birey olarak kadınım dediğimde "kadın mı, o neymiş o?" diyenlere kızgınım. Önümüze konulan hedefler peşinde koşmamıza sebep olanlara (ailelere), öğretilenlere uyum sağlayamadığımızda ya da sağlayabildiğimizde sonuçları kendi tercihlerimizin sonuçlarıymış gibi bize tekrar sunanlara kızgınım. Öğretmenlere kızgınım, yetiştirdikleri opportunist gençliğe kızgınım. Ücretsiz eğitim istediği için öğrencilerini hapse atan, sonra da eğitimi ücretsiz yapan hükümete, bu hükümetin sığındığı tüm tabulara, onlara oy verenlere, bu hükümete sebep olan önceki hükümetlere kızgınım. Hepsine ayrı ayrı çok, çok kızgınım. Ama en çok da kendime kızgınım, en çok da kendime kırgın, öylece sessiz kaldığım için, bu sistemin yeniden üretiminin bir parçası olduğum için.
Sessizliğim çaresizliğimden, çaresizliğim kırgınlığımdan, kırgınlığım da kızgınlığımdan besleniyor. İnsan kendine kızgın olunca çıkamıyor arafından. Araf deyince aklıma yine Dante geldi. Dante'yi arafta ya da cehennemde bırakmayan, onu cennete ulaştıran şey Beatrice'e duyduğu aşktı. Acaba ben, hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi onun kadar tutkulu sevemediğim için mi ulaşamıyorum bir türlü huzura. Büyük ihtimal öyle... Al işte sevmelerimizi, ideallerimizi aşklarımızı samimiyetimizi kirleten herkese, büyüklere, yaşadığımız topluma bir kez daha kızdım. Yaşayacağımız kalıpları, dinleri toplumları herşeyi bizim yerimize seçen, her konuda bizim yerimize karar verebilenlerin bize bu samimiyetsizlikle nasıl mücadele edeceğimizi öğretmedikleri için onlara çok kızgınım. 
Hayır bir şey öğretmelerine gerek yoktu ki, aklımızdakiler için bir şeyler yapmamıza izin verselerdi yeterdi.
İşte bu noktada kendime kızamıyorum. Kendime ben hem çok kızıyorum, hem de hiç kızamıyorum. Sanki kızsam ne oluyor ki. netice de susuyorum. 
Ne de çok kızgınmışım arkadaş, yazdım da yazdım ya, yazının başında ne yazdığımı bile hatırlamıyorum :) Belli ki çok kızmışım.
Pislerrrrrrr, yırtık tuvalet terlikleri, kulpsuz demlikler... çok kızgınım ya... ne vardı sanki biz de özgür olabilseydik, istediğimiz gibi düşünüp sadece istediğimiz gibi yaşayabilseydik, sanki ne olurdu bıraksaydınız da sadece düşündüklerimize inansaydık.

Yorumlar

İzleyiciler

Diğer Popüler Paylaşımlar

Şeyh Bedrettin Destanı'ndan, Nazım Hikmet

Adım Adım Bullet Journal Hazırlama - Ekim Ayı Ajandası

Kasım Ayı Ajandası - Bullet Journal Tekniği