Kayıtlar

Mart, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gitmek, Can Yücel

Bugünlerde herkes gitmek istiyor. Küçük bir sahil kasabasına, Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara… Hayatından memnun olan yok. Kiminle konuşsam aynı şey… Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.  Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok. Bir kendisi. Bu yeter zaten. Herşeyi, herkesi götürdün demektir. Keşke kendini bırakıp gidebilse insan. Ama olmuyor. Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.  Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor. Böyle gidiyoruz işte. Bir yanımız “kalk gidelim”, öbür yanımız “otur” diyor. “Otur” diyen kazanıyor. O yan kalabalık zira…  İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, Güvende olma duygusu… En kötüsü alışkanlık. Alışkanlığın verdiği rahatlık, Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor. Kalıyoruz… Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.  Evlenmeler… Bir çocuk daha doğurmalar… Borçlara girmeler… İşi büyütmeler… Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor. Misal ben… Kapıd

Rakı İçen Kadın, Can Yücel

Rakıyı içen kadın gülüyorsa, o gülüşün ardında en az dokuz roman, on dört tane de film repliği yatar. Rakıyı içen kadının gülüşünde, bu dünyanın en zararsız mutluluğu vardır çünkü, büyük gülerler, büyük susarlar… Rakı içen kadın, rakıyı çok sık içmez. Ama rakıyı içtiği an, bil ki içme zamanı gelmiştir ve konuştuklarında net konuşurlar.. O kadınlar keyfine doyum olmayan bir akşamüstü sonrasında, bir kıyıda köşede, gece sefası gibi açarlar. O kadınlar, afet-i devrandır….. Ve, rakı içen kadının elleri güzeldir… O kadınlar, senden başkasını severlerken bile seni incitmezler. Şarkı söyleyesi varsa susmalısındır. İzlemelisindir. Dinlemelisindir. Rakı içen ve şarkı söyleyen o kadını. Rakı içen kadın, herkesle rakı içmez ve seninle rakı içiyorsa, senin için kalbinde en az yüz elli metrekare daha yer vardır. Ve sen, bunu bildiğin için, o kadına, kalbinin tüm kapılarını beklentisizce açmış, cebindeki tüm anahtarlarıysa hiç bulmamak üzere yutmuşsundur. Rakı içen kadın, cihanda sulhtur:

Yalnızlık, Yılmaz Erdoğan

Yalnızlık,  her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında. Tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir,  kıymetini bilmelidir, dedi. Yalnızdır insan,  hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır. Kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke. Kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da. İnsan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı, ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında. Ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi. Tek çaresi aşktır, bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın. Aşk da zaten, iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi.  Aşık olun! gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı! Nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi. Sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri! Evet söyledi, ya da ben duydum. Duyduğuma göre, elbet bir ses söyledi,  bu söylendikçe usulen söylenir olan sözleri. Evet duydum söyledi. Her duyduğumda ağladım. Pek çok ağlayışım sırasında duydum

Sabır

Rilke " Yüreğinizde ve hayatınızda çözemediğiniz ne varsa ona karşı sabırlı olun ve hayatınızdaki soruları sevmeye çalışın, kapısı kilitli odalar ve hiç bilmediğiniz bir dilde yazılmış kitaplar gibi. Size verilmemiş cevapları aramayın, çünkü onları yaşayamayacaksınız. Önemli olan her şeyi yaşamak. Şimdi sorularla, soruların kendilerini yaşayın. " diyor. Şöyle uzaktan bakınca pek de bilgece edilmiş bir söz gibi gelmiyor insana. Bu benim kendime, başka şekillerde, her gün söylediğim bir şey, ama bunu Rilke söylediğinde, sanki hiç daha önce söylemediğim hatta üzerine hiç kafa yormadığım bir gerçeklik yüzüme vurulmuş gibi hissettim. Yanıtını aslında onu bulmama yetecek kadar aramadığım sorularım, çözdüğümü sandığım her sorunumdan sonra, karşıma çıkan yeni yeni sorunlarım, hayatımdan o kadar çok çalıyor, ya da ben bu kargaşada tembelliğe o kadar alıştım ki şöyle silkinip de bir yerlerden başlayamıyorum. Okuduğum makalelerden hiç bir şey anlamıyorum, dersleri uyuklayarak geçiriyor

Rilke'den Gerçek ve Görüntü Üzerine bir Alıntı

Pek çok kişi... İçinde sonu gelmeyen bir protesto, ortalıkta dolaşıp durur; bu yüzden acayiplikleri ciddiye alınmayan küskün, bildiğini okuyan kişilerden daha çok değer taşımazlar. Önemli olan, böyle bir protestonun gerçeklik taşıyıp toplumda kabul görmüş gerçek karşısında tutunup tutunamadığı, onu dengeleyecek gücü içerip içermediği, hatta doruk noktalarında ondan daha inandırıcı nitelik taşıyıp taşımadığıdır. Dünya tarihi böyle protestolarla dolup taşar, tek kişilerin başkaldırılarına sarıla sarıla çıkar yukarı. Öte yandan (Franziscus'un da dediği gibi) keşiş yaşamı da böyle bir protestodur, başkalarınca benimsenmiş gerçeğe dokunmadan ikinci bir gerçeği kurma amacı güder. Yani karşımızda bir yaşam vardır, duvarlarla çevrilmiş ve bu duvarlar dışına taşmaktan el çekmiştir. İçe dönük bir yaşam sürdürülür duvarlar gerisinde. Böyle bir yaşamın temelinde can ve gönülden sürdürülen masum bir çalışma yer alır ve iyi olan, büyük olan her şey bu yaşamdan çıkıp gelir kendiliğinden: Çaba, ne

İzleyiciler