Başka bir Şehirde Çocuk Olmak

İnsanın odasının leylak kokusuyla dolmasının benim için pek de normal olmayan bir yanı var. Nasıl olsun ki, bir apartman çocuğu olarak.
Yağmura kırgınım bu aralar. Kırgın olmakta da  kendimce haklı sebeplerim var. Hayatımda ilk kez yürüdüğüm sokaklar çiçek kokularıyla süslenmiş, odam ilk kez parfüm ve sigara kokusu dışında bir kokuyla kaplanmış, her güne heyecanla her gece yatağa sevinçle girmeye başlamışken, bir yağmur silsilesi beni rüyamdan çekip almış. (Yağmur yağınca ağaçlardaki çiçekler döküldü, çiçek kokuları gücünü kaybetti)
Düşünüyorum da çiçek kokularını, bitkileri, hayvanları ne bileyim işte insanın çevresindeki şeyleri tanıyarak büyümesi ne kadar da keyiflidir. Dünyayı kitaplara bakarak tanımak yerine, dünyanın kendisine bakarak tanımanın, kendi içinde insanın doğasına kattığı bir şeyler olmalı. Üstelik bu dünya sadece doğal sahipliklerinden ibaret değilse, yani insanoğlunun yaratabileceği güzellikleri de kendi içinde barındırıyorsa onu görmenin hatta yaşamanın, okumaktan çok daha keyifli tarafları olmalı. Prag'da çocuk olmanın bir tanımı olsaydı, bunun üzerine yazılmış kitaplar olsaydı, en çok o kitabı yazanı kıskanırdım diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Yazdıklarının başarısından, ya da niceliğinden değil, tam olarak ona bunları yazdıranın niteliğinden dolayı kıskanırdım onu. Burada yazdırandan kastım tabi ki ilham perisi, ilahi bir dokunuş vs değil, anlatacağı bir çocukluğu yaşadığı şehir ve yaşadığı çocukluğun tam da kendisi. Son zamanlarda en çok bu soruyu soruyorum kendime sanırım "Prag'da çocuk olmak nasıl bir şey acaba?" Gerçekten de Prag'da çocuk olmak nasıl bir şey acaba?
İstanbul'da çocuk olmanın ne demek olduğunu bilmeyen biri için böyle bir farkındalığın söz konusu olacağını sanmıyorum. Yani şimdi ben gitsem çek bir arkadaşıma sorsam Prag'da çocuk olmak nasıl bir şey -doğrusu bu soruyu soran ben olduğum için yadırgamayacaklarına eminim- öyle kalakalırlar (sorularıma genel reaksiyonları tam da kalakalmak olduğu için bu ifadeyi kullanmakta hiç bir mahsur görmüyorum). Hep aynı model pantolon giydikleri, hep aynı aromalı dondurma yedikleri, amerikan dizilerini izleyemedikleri ve bir çok markaya erişimleri olmadığı için baskıcı komünist dönemden dem vuran arkadaşlarımın çocukluklarına dair farkındalıklarının pek de parlak olmayacağı kanaatine vardım aniden, nedense! (Sanki dünyanın en şık kıyafetlerini giyiyorlarmış en lüks restoranlarında karınlarını doyuruyorlarmış da... Kapitalizmin sunduğu çeşitlilikten bağımsız yaşayan, sağlıklı yaşamak için dağdan inmeyen köyden çıkmayan, fellik fellik bio market arayan ve buradan alışveriş yapan, sağlıklı ve kaliteli! hayatlarını korumak adına kapitalizmin sunduğu her türlü yapmacıklıktan kaçan, pahadan ve sunilikten şikayet eden bu insanlar, apolitik duruşları ve yüzeysel felsefik derinlikleriyle kapitalizmin, evet kapitalizmin tam da kendisine secde eder durumdalar, enteresan!)
Ben yine de Prag'da çocuk olmak nasıl bir şey bilmek isterdim. Böylesine güzel bir şehirde, çiçek kokularına aşina, tarihle sanatla içiçe, sükunet içinde, parkıyla bahçesiyle düzenin hüküm sürdüğü bu şehirde çocuk olmak ne demek en azından hakkında bir şeyler duymak isterdim. Ya da en azından bir kere olsun şu an gördüğüm her şeye bir kez de çocuk gözlerimle bakabilmek isterdim. Ve tüm bunlarla yaşamış olan Kübra'nın 26 yaşına geldiğinde nasıl bir Kübra olacağını, dolaylı olarak.
Eğer burada bir çocukluk geçirmiş olsaydım, eminim pembe çiçeklerle kaplanmış ağaçlar arasında koşmanın, leylaklarla kaplı sokaklarda büyülenmiş bir şekilde bisiklete binmenin, odamda kitabımı okurken odamı dolduran leylak kokusunun sarhoşluğunun hiç biri ile ilgili en ufak bir farkındalığım olmaz, böyle bir romantizmi asla deneyimlememiş olurdum. Peki bütün bunları deneyimlememiş olmam, aslında bütün bunların olmadığı anlamına mı gelirdi, Berkeley'e referansla?
(Belki en azından stabil bir mental faaliyetim olurdu, arkadaş tatlı tatlı yazıyorum, çiçek böcek çocukluk falan, Berkeley nerden geldi yine aklıma ben anlamıyorum ki.. Bir huzur yok, kafa gitti yine benim, yazamıyorum işte. Kalkıp ders çalışayım bari, bütün akşam uyudum zaten)

Yorumlar

İzleyiciler

Diğer Popüler Paylaşımlar

Şeyh Bedrettin Destanı'ndan, Nazım Hikmet

Adım Adım Bullet Journal Hazırlama - Ekim Ayı Ajandası

Kasım Ayı Ajandası - Bullet Journal Tekniği