Lahmacun
Kahvaltıyı öğleden sonra 3.30 da yapınca, saat 5.30 da üzerinde hala uyku
mahmurluğu olabiliyor insanın. Çok da alışık olduğum bir durum değil bu benim.
Ben kaçta yatarsam yatayım, kurulmuş saat gibi sabah 8'de uyanırım aslında. Ama
son zamanlarda hayatımda hiç uyumadığım kadar uyuyorum. Bazen 13 ya da 14 saat
uyuduğum oluyor. Sanki bıraksam kendimi bütün gün uyurmuşum gibi hissediyorum.
Lilia "Normal" diyor, " Çok yoruldun son zamanlarda." Yani
yoruldum da tek yorulan ben değilim ki yer yüzünde, herkes her yorulduğunda
aynı reaksiyonu verse, içinden çıkılamaz bir hale gelir her şey, rüyalarında
yaşamayı seçer insan, neden bir de gerçeklikle yorsun ki kendini. Ama yine de
bu kadar karmaşıklaştırmama gerek yok aslında durumu :), Sabah 6 da geldim eve
:). En azından bugün için normaldi yani :).
Bol koşturmacalı bir gün oldu dün. Sabah Kalkıp Çekçe dersine gittim, saat
7 de ders mi olur arkadaş ya, olmaz o ne öyle, hem de dil dersi yani. Herkes
böyle düşünüyor olsa gerek ki sınıfta maksimum 4 kişi oluyoruz. Beceremiyorum
da, ilkokuldaki gibi fiil çekimleriyle uğraşıyoruz. Gitmesem hiçbir şey
kaybetmezmişim gibi hissediyorum ama bu merakıma engel olamıyorum işte ben :(,
hani belki öğrenebilirim bir şeyler diye. Konuşamayacağımı biliyorum ama, ya
konuşursam? :) Ay çok merak ediyorum, neyse göreceğiz. Öğleden sonra Lilia'nın
mezuniyet töreni vardı.
Malostranské náměstí 'de Matematik fakültesi binasında yapıldı.
Karolinum'da yapılan mezuniyet törenleri kadar güzel değildi, ama yine de
güzel ve keyifliydi, gelenekleri çok farklı, çok etkileyici.
Aslında bu törenlerin yapıldığı salonlarda sadece bir kereliğine bile olsa
bulunmak bana yettiğinden, benim için her türlü etkileyici seremoniler bunlar.
Dün törende tüylerim diken diken oldu. Sadece 5 ders alıp okulumdan mezun
olabilecekken, okulu bırakmış olmama şaşırdım yine. Siyaset felsefesini bu
kadar çok severken ve sona bu kadar çok yaklaşmışken, verdiğim bu radikal
karara hala şaşıyorum. Avutabiliyorum da kendimi, almam gereken son beş ders
mantık vs idi, istemediğim keyif almadığım daha önce alıp bıraktığım dersler beşi de, "keyifle çalışabileceğin tüm dersleri aldın, mesele bir kağıt parçasıysa..." diyorum ve kurtarıyorum kendimi yabancılaşmış düşüncelerimden.
Bu düşünce silsilesinden sıyırır sıyırmaz kendi mi, koştura koştura Doğuşcan'lara gidiyorum, çünkü önceden planladığımız lahmacun partisine hazırlanacağız. Doğuşcan her şeyi hazırlamış zaten bana da hamurları açmak kalıyor o kadar. Yahu arkadaş evde lahmacun yapılır da bu kadar mı tatlı, bu kadar mı lezzetli olur :). Hazırlaması da, yemesi de pek keyifli oldu anlayacağınız. Kalan hamurla, Zuzana'nın makarna kesmesi de ayrı bir fenomendir benim için. Laf lafı açtı, bizim Anadolu'nun bağrından analarının koynundan kopup gelmiş erasmuslarla eğlendik azıcık :) Hak ediyorlar da arkadaş, bu kadar mı şaşkın olunur. Ne Türkçe konuşabiliyormuşuz, ne İngilizce rahatsız ettik gençleri biraz. Bizi düzeltip, uğraşıp durdular. Sohbet vs derken kendimizi Propaganda ya attık. En son Nebe'deydik, sabah tram'iyle de eve döndüm. Doğuşcan'ın geceye damgasını vuran ifadesine de referans vermeden edemeyeceğim :), okulla ilgili konuşuyorduk Doğuş "article"lar ile ilgili bir şey söyledi ve bu Erasmus Merve'sinden kaçmadı tabi ki, cevap yeterince netti, "Yabancı dilde olunca article diyoruz, türkçe olunca makale, ne var?". O atmosferde uzun zaman eğlendik şimdi düşününce etkisini kaybetmiş olsa da. Son derece yorucu ama keyifli bir gün oldu, sanki evde geçirdiğim son bir kaç haftayı sıkıştırılmış bir biçimde bir günde yaşadım. Şimdi düşününce bile yoruluyorum, çünkü ben dün o koşturmaca içerisinde iki kere de markete gittim.
Bu düşünce silsilesinden sıyırır sıyırmaz kendi mi, koştura koştura Doğuşcan'lara gidiyorum, çünkü önceden planladığımız lahmacun partisine hazırlanacağız. Doğuşcan her şeyi hazırlamış zaten bana da hamurları açmak kalıyor o kadar. Yahu arkadaş evde lahmacun yapılır da bu kadar mı tatlı, bu kadar mı lezzetli olur :). Hazırlaması da, yemesi de pek keyifli oldu anlayacağınız. Kalan hamurla, Zuzana'nın makarna kesmesi de ayrı bir fenomendir benim için. Laf lafı açtı, bizim Anadolu'nun bağrından analarının koynundan kopup gelmiş erasmuslarla eğlendik azıcık :) Hak ediyorlar da arkadaş, bu kadar mı şaşkın olunur. Ne Türkçe konuşabiliyormuşuz, ne İngilizce rahatsız ettik gençleri biraz. Bizi düzeltip, uğraşıp durdular. Sohbet vs derken kendimizi Propaganda ya attık. En son Nebe'deydik, sabah tram'iyle de eve döndüm. Doğuşcan'ın geceye damgasını vuran ifadesine de referans vermeden edemeyeceğim :), okulla ilgili konuşuyorduk Doğuş "article"lar ile ilgili bir şey söyledi ve bu Erasmus Merve'sinden kaçmadı tabi ki, cevap yeterince netti, "Yabancı dilde olunca article diyoruz, türkçe olunca makale, ne var?". O atmosferde uzun zaman eğlendik şimdi düşününce etkisini kaybetmiş olsa da. Son derece yorucu ama keyifli bir gün oldu, sanki evde geçirdiğim son bir kaç haftayı sıkıştırılmış bir biçimde bir günde yaşadım. Şimdi düşününce bile yoruluyorum, çünkü ben dün o koşturmaca içerisinde iki kere de markete gittim.
Bu arada öğrenciliğe devam. Okula, derslere, konulara ve sınıf
arkadaşlarıma hala alışmaya çalışıyorum. Bu hafta daha bir rahatlamış hissettim
kendimi. Salı günü bölüm yemeğimiz vardı, hocalar öğrenciler master programı
kadrosu oradaydı. Daha familiar hissettim ne yalan söyleyeyim. Sanki daha kolay
olacak bundan sonra. En azından EU konusuna biraz daha yaklaşabilirim gibi
hissediyorum. Her neyse, göreceğiz bakalım. Ben ödevlerime döneyim de sonra
"ah anam, vah anam" demeyeyim.
Yorumlar
Yorum Gönder