Muhalif Kalmalı
Türkiye öyle bir döneme girdi ki, herhangi bir yorumda bulunmak için üzerine günlerce düşünmek bile yetersiz kalabiliyor. Yetersiz kalabiliyor çünkü, anlamak ya da açıklamak için ayırdığınız bu süre zarfında çoktan bir kaç değişiklik daha yapılmış ve meşru kalıplarına sığdırılmış oluyor.
Şu an ki hükümet ve başbakanının, lehine her durumu meşru kalıplar içerisine sığdırarak açıklaması, yasalaştırması ve uygulaması bu durumun en basit örneğidir, ki aleyhine gerçekleşmiş durumları da gayrimeşrulaştırmak suretiyle lehine çevirmesindeki başarısı da göz ardı edilebilir değildir.
Bir ODTÜ'lü olduğum için değil, muhalif olduğum için yazıyorum bunları. ODTÜ kampüsü içerisinde öğrenciye uygulanan şiddet ilk değildir ve hükümetin, yandaş medyanın ve irade yoksunu bir grup "akademisyen"in bu şiddete karşı tutumu, daha da ötesi körlüğü, siyasi ve sosyal duruşlarından ya da "duramayış"larından kaynaklanmaktadır. İlk değildir ve son olaylar üzerine geliştirdikleri söyleme bakarak son olmayacağı da aşikardır.
Öğrencilerin karşı ya da muhalif duruşu başbakanın iddialarının aksine, Göktürk 2 uydusuna değildir, bu duruş hükümetin eşitsiz, adaletsiz, özgürlükleri kısıtlayan, muhafazakar söylemlerine ve uygulamalarına karşıdır. Bu hareket içerisindekiler, Zaman yazarı İbrahim Öztürk veya Hüseyin Gülerce gibi kimselerin iddia ettikleri gibi ne idüğü belirsiz, ODTÜ'lü bile olmayan militan tipler değildir, terorist hiç değildir. Terörizm kavramının tanımı gereği bir görecelilik temeli üzerine kurulu olduğunu anlayamacak sığlıktaki bu kimseler, ezbere söylemler üzerine konuşmaktan çekinmezken, bu harekete dahil olan kimseler aldıkları eğitimin hakkını veren, okuduğunu anlayan, adaletsizliğe, eşitsizliğe boyun eğmeyen, "tepki verebilen", baskılar karşısında yılmayan, her şeyden öte kendi "irade"leri ile harekete geçebilen kimselerdir. Ha, tabi ki bu hareketi de "dış mihraklar"a bağlayan muhafazakar "aydın"lar -bu iki sözcüğün bir araya gelmesi konjonktürel olarak mümkün olmasa da, günümüz Türkiye'sinde pek çok popüler- ve "aydın gazeteciler" de oldu,Türkiye de son zamanlarda, iradelerinden sıyrılmış yandaş olmaktan öteye geçemeyen diğer aydınlar ve akademisyenler dışında.
Genellemeler yapmak üslubumun bir parçası olmamıştır hiç bir zaman, özellikle, aydınlar akademisyenler gibi. Hali hazırda Çankırı Karatekin Üniversitesi, Siyaset bilimi ve Kamu yönetimi bölümünde araştırma görevlisiyim ve görevimi sözleşmeli olarak yurtdışında gerçekleştiriyorum. Bu notu veriyorum, çünkü genellediğim bu sınıflardan birisinin de üyesi olmam, bu genellemeyi yapmakta benim için herhangi bir engel teşkil etmemektedir. Akademik çevreleri adına bu hareketi kınayan açıklamalar yapan rektörler de, buna karşı çıkan öğretim görevlileri de, ODTÜ de öğrencilerine sahip çıkan, onlara bu harekette destek olan akademisyenler de aynı camianin üyeleridir.
Bu yazıyı yazmakta ki amacım, durumun bir analizini yapmak, kimin haklı kimin haksız olduğunu göstermek değil -ki zaten haklı olan da haksız olan da gözler önünde benim perspektifimden -, söylemek istediğim şu ki, AKP hükümeti 3 dönemdir oy oranını arttırmaktadır ve bu yaptığı tüm gerici "reform"ların meşru temeller üzerinde oturtulmasından, veya en azından öyle gösterilmesinden kaynaklanmaktadır, ve ODTÜ öğrenci hareketinin aynı şekilde halka gayrimeşru olarak sunuluyor oluşu ve bizim buna reaksiyon tavrımız onların ekmeğine sürülmüş baldan başka bir şey sağlamayacaktır. Bunun farkındalığında, hareket gündemden düştüğünde bile biz bu muhalif tavrımızdan vazgeçmemeliyiz. Zira hükümetin önünde şehir hastanelerinin kurulmasına engel "güçler ayrılığı" denen bir şey var, ne menem şeyse, ve bu ne menem şeyin halkın en çok ihtiyacı olan sağlık hizmetlerinin karşısında duruyor oluşu da başka menem bir şeydir.
Velhasılı, söyleme bakıldığında hükümetin ve başbakanın halkın desteğini almakta ki başarısı şairanedir.
Her gelişmenin, Göktürk 2 uydusu gibi, karşısında olan bu terörist öğrenciler ve halka hizmetlerin karşısında duran "güçler ayrılığı" ilkesi, hükümet ve desteğini aldığı kitle için hiç bir fark teşkil etmemektedir. Bu bağlamda hükümetin bu iki durum karşısındaki reaksiyonları arasında da bir fark olmayacaktır.
*ODTÜ lü olduğum için yazıyor değilim açıklaması, yanlış anlamalara mahal versin istemiyorum. ODTÜ'lü olmanın bir ayrıcalığıdır kendi iradeni takip edebilme. Bu açıklamamın sebebi, bu yazıyı ODTÜ lü kimliğimle ve duygusal sebeplerle değil de, bir muhalif olarak duruşuma binaen yazmış olmamı vurgulamak istememdir.
Şu an ki hükümet ve başbakanının, lehine her durumu meşru kalıplar içerisine sığdırarak açıklaması, yasalaştırması ve uygulaması bu durumun en basit örneğidir, ki aleyhine gerçekleşmiş durumları da gayrimeşrulaştırmak suretiyle lehine çevirmesindeki başarısı da göz ardı edilebilir değildir.
Bir ODTÜ'lü olduğum için değil, muhalif olduğum için yazıyorum bunları. ODTÜ kampüsü içerisinde öğrenciye uygulanan şiddet ilk değildir ve hükümetin, yandaş medyanın ve irade yoksunu bir grup "akademisyen"in bu şiddete karşı tutumu, daha da ötesi körlüğü, siyasi ve sosyal duruşlarından ya da "duramayış"larından kaynaklanmaktadır. İlk değildir ve son olaylar üzerine geliştirdikleri söyleme bakarak son olmayacağı da aşikardır.
Genellemeler yapmak üslubumun bir parçası olmamıştır hiç bir zaman, özellikle, aydınlar akademisyenler gibi. Hali hazırda Çankırı Karatekin Üniversitesi, Siyaset bilimi ve Kamu yönetimi bölümünde araştırma görevlisiyim ve görevimi sözleşmeli olarak yurtdışında gerçekleştiriyorum. Bu notu veriyorum, çünkü genellediğim bu sınıflardan birisinin de üyesi olmam, bu genellemeyi yapmakta benim için herhangi bir engel teşkil etmemektedir. Akademik çevreleri adına bu hareketi kınayan açıklamalar yapan rektörler de, buna karşı çıkan öğretim görevlileri de, ODTÜ de öğrencilerine sahip çıkan, onlara bu harekette destek olan akademisyenler de aynı camianin üyeleridir.
Bu yazıyı yazmakta ki amacım, durumun bir analizini yapmak, kimin haklı kimin haksız olduğunu göstermek değil -ki zaten haklı olan da haksız olan da gözler önünde benim perspektifimden -, söylemek istediğim şu ki, AKP hükümeti 3 dönemdir oy oranını arttırmaktadır ve bu yaptığı tüm gerici "reform"ların meşru temeller üzerinde oturtulmasından, veya en azından öyle gösterilmesinden kaynaklanmaktadır, ve ODTÜ öğrenci hareketinin aynı şekilde halka gayrimeşru olarak sunuluyor oluşu ve bizim buna reaksiyon tavrımız onların ekmeğine sürülmüş baldan başka bir şey sağlamayacaktır. Bunun farkındalığında, hareket gündemden düştüğünde bile biz bu muhalif tavrımızdan vazgeçmemeliyiz. Zira hükümetin önünde şehir hastanelerinin kurulmasına engel "güçler ayrılığı" denen bir şey var, ne menem şeyse, ve bu ne menem şeyin halkın en çok ihtiyacı olan sağlık hizmetlerinin karşısında duruyor oluşu da başka menem bir şeydir.
Velhasılı, söyleme bakıldığında hükümetin ve başbakanın halkın desteğini almakta ki başarısı şairanedir.
Her gelişmenin, Göktürk 2 uydusu gibi, karşısında olan bu terörist öğrenciler ve halka hizmetlerin karşısında duran "güçler ayrılığı" ilkesi, hükümet ve desteğini aldığı kitle için hiç bir fark teşkil etmemektedir. Bu bağlamda hükümetin bu iki durum karşısındaki reaksiyonları arasında da bir fark olmayacaktır.
*ODTÜ lü olduğum için yazıyor değilim açıklaması, yanlış anlamalara mahal versin istemiyorum. ODTÜ'lü olmanın bir ayrıcalığıdır kendi iradeni takip edebilme. Bu açıklamamın sebebi, bu yazıyı ODTÜ lü kimliğimle ve duygusal sebeplerle değil de, bir muhalif olarak duruşuma binaen yazmış olmamı vurgulamak istememdir.
Yorumlar
Yorum Gönder